top of page

Tokyo, Japonya


15 Mart 2019

Cuma

Imperial Hotel, 1404, Tokyo

Tokyo’yu son iki gündür yoğun bir şekilde gezmenin sonunda erdiğim his ve intiba şu ki gökdelenlerle kaplı bu geniş ve kalabalık şehir New York’un çok daha temiz, sessiz ve kibar versiyonu. Ancak New York kadar kozmopolit değil. Oldukça homojen. Şangay kadar ise sevimli ve hoş da değil. Tüm bunların sebebi belki de İkinci Dünya Savaşı’nda bombalandığı ve şehirdeki her santimetre karelik alanın yerle bir olduğu içindir. Tarihi yerler tamamen yok olmuş. Anıt ve tapınaklar bile tekrardan inşa edilmiş. İnsanın ruhunu emen bir havası var. Hiç yaşanabilecek bir yer gibi değil. Bence Kyoto çok daha hoş.

Tokyo, Japan

Tokyo’daki ilk günümde, eşim toplantılarda olduğu için kendi başıma, turistlerin ilk olarak uğramadıkları yerlere gitmeye çalıştım. İlk durağım teamLab Borderless Dijital Sanat Müzesi oldu. Neyse ki önceden biletimi internetten almıştım. Buraya gelmeme kesinlikle değdi. Japon teknoloji seviyesi ve dijital sanat algısını mükemmel sunan bir yer. Çocuklarla gelmek için de ideal çünkü küçükler için de harika aktiviteleri var.

teamLab Borderless, Tokyo, Japan

Sonraki durağım Shinjuku Gyoen Park’ı oldu. Tokyo’da parklara giriş ücretli ve nakit taşımak gerekiyor. Bu oldukça geniş parktan şehrin gökdelen manzarası hoş görünüyor.

Shinjuku Gyoen, Tokyo, Japan

Sakuraların açtığı dönemde (iki hafta sonra) eminim çok daha güzeldir. Ancak şu anda çimler sapsarı. Ağaçlar yapraksız.

Ofis binalarının ve eğlence mekânlarının yoğun olduğu Shinjuku bölgesinde biraz dolaştıktan sonra, öneri üzerine Harujuku Sokağı’na gittim. Burada ilginç giyimli (örneğin Hello Kitty gibi) Japonlar ve dükkânlar görebileceğim söylenmişti ancak İstanbul’un Cihangir’i, Londra’nın Camden’i gibi. Çok da aşırı farklı ve dikkat çekici bir yer değil. Sadece çok kalabalık olabiliyor.

Buradan dünyanın en büyük çapraz yaya geçidi olan Shibuyo geçidine gittim. Evet büyük ve kalabalık ama o kadar işte. Gece ışıklarında belki daha ilginç görünüyordur. Shibuyo İstasyonu’nun önünde bir köpek heykeli var. Ölen sahibini yıllarca tren istasyonu önünde bekleyen sadık köpeğin gerçek hikayesi bir Hollywood filmine de uyarlanmıştı. Ayrıca Shibuyo ’da 15 dakikalığına da olsa, üniversiteden arkadaşım Harumi ile de görüşebilme fırsatım oldu tam 16 yıl sonra, dünyanın öbür ucunda.

Shibuyo Crossing, Tokyo, Japan

Ardından Tokyo merkezinin en şık bölgesi olarak kabul edilen Ginza bölgesini gezdim. Bu tip yerler dünyanın her yerinde aynı artık. Aynı tür ve marka mağazalar var.

Tokyo’daki ikinci turistik günde ise daha tipik gezilere katıldık. Eski bir Shogun (Samuray) bahçesine, şimdiki imparatorun dedesi adına inşa edilmiş Meiji Tapınağı’na gittik. Bu eski imparatorun ruhunun bu tapınakta olduğuna inanılıyormuş ve dini gücü olduğu varsayılıyormuş. Bu tapınağı gezerken Şinto rahiplerinin yaptığı bir törene denk geldik.

Tokyo, Japan

Tokyo’nun ana nehri Sumida üzerinde bir gemiye bindik. Nehir üzerinden şehri görmek de iyi bir seçenek. Tabii bir Paris ya da Boğaz gezisi gibi değil.

Asakusa, Tokyo’nun en eski bölgesi. Şehirde gezilebilecek en ilginç yerlerden, ancak buradaki büyük tapınak bile İkinci Dünya Savaşı bombalarından tamamen yerle bir olduğu için sıfırdan betonla tekrar inşa edilmiş. Tokyo’yu panoramik bir şekilde algılamak isterseniz, Tokyo Skytree kulesine çıkabilirsiniz. Zira buradan da bu devasa ve geniş şehrin gri ve yüksek ruhsuzluğu daha iyi anlaşılabilir. Kuleye çıkmak yerine Park Hyatt Oteli gibi yerlerin barlarından da isikli gece manzaraları görülebilir. Hem “Lost in Translation” filminin çekildiği otel de ziyaret edilmiş olunur. Tsutkaya isimli kitapçı ve kafe, büyükelçiliklerin olduğu hoş bir mahallede, güzel bir durak.

Night time, Tokyo, Japan

bottom of page