top of page

İran Bölüm III - Yollarda


Pazartesi 5 Nisan 2010

Bütün günümüz karayolunda geçti. Şiraz’dan İsfahan'a arabayla geldik. Manzara kupkuru, sapsarı çöl ve dağlardan ibaretti. Kilometrelerce ağaç görmediğimiz oldu.

Havanın kuruluğundan cildimiz pütür pütür, burnumuzun için kupkuru. Orta Asya bu demek ki. Bu kupkuru iklimde dahi insanoğlu nasıl yaşam kurmuş ve devam ettirebilmiş, hayret.

Hem F. hem benim dikkatimizi çeken İran’a geldiğimizden beri sadece tek tük kedi köpek görmemiz. Nerede bu hayvanlar? Nerede hayat? Sokak hayvanlarına tahammülleri yok mu yoksa iklimin sertliğinden dolayı hayvanlar yaşamlarını devam ettiremiyor mu?

Bir yandan da İran’da sokaklarda ve yollarda hiç çer çöp görmediğimizi fark ettik. Çok ilginç. Yoğun ve yol boyunca bitmek tükenmek bilmeyen egzost gazı dışında ve tabi kuraklığın getirdiği toz dışında oldukça temiz bir ülke.

7 saatlik yolculuğumuz boyunca yaşlı şoförümüz Akbar, Bob Marley'den başladı diğer 80'li yıllarda Avrupa'dan çıkan ucuz pop kasetlerini çaldı. Mollaların yasaklarını umursamıyor. Hatta Rastafari dininden olan Bob Marley'nin Zion şarkısını dinlemesi ilginçti. Mollalardan şikayet etti durdu. Mollaların vergileri ceplerine indirip, krallar gibi yaşam sürdüklerini, Hamas'a para yağdırdıklarını (İran halkının parasıyla), Mercedes'lere bindiklerini, devrimden beri hayatın halk için daha da zorlaştığını ve pahalılaştığını anlattı durdu. Atatürk büyük ve iyi adamdı dedi. O zamanlarda mollalar Atatürk’ün başını kesmek istiyorlardı dedi. İçim acıdı.

Nedir bu nefret, ayrımcılık, kendi halkından çalıp çırpmak, kendi halkın için yatırım yapmamak, dini siyasete alet etmek, nedir bunlar, ne lüzumu var? Bu stresle, mutsuzlukla nasıl yaşabiliyorlar? Tamam, hepimizin farklılıkları var ve bizi biz yapan farklı tarih ve geçmişimiz ama benzerliklerimiz üzerine yoğunlaşsak, arkadaş olabilmeyi bilsek, hepimiz daha huzur içinde yaşayacağız. Her insanın içinde iyilik kesin var. Buna inanıyorum. Gülümsemeler içten ve yumuşak. Herkes buna sahip. Bunu görebilse herkes keşke.

İsfahan'da Abbasi Oteli'ne yerleştik.

Yolda gelirken gördüğüm kadarıyla İsfahan Tahran ve Şiraz’a kıyasla daha yerine oturmuş, daha gelişmiş bir şehir.

Nehri (suyu) var - bunun bendeki etkisi için önemli. Kendimi diğer yerlerdeki kadar kapana kısılmış hissetmiyorum. Burası daha yeşil ve ağaçlıklı.

Bakalım buradaki izlenimlerimiz nasıl olacak.

bottom of page