top of page

Brezilya Bölüm III


Tarih: 17 Aralık 2010

Gün: Cuma

Yer: Foz de Iguaçu

Çalakalem:

“…, a sun who spread light and warmth wherever he went, and was an example to all those who think beyond their horizons.”

Paulo Coelho, The Witch of Portobello

Dün mucizelere ve dualara cevap verildiğine bir kez daha tanık oldum […]. Bu yüzden dün Rio’da gördüğüm köprü altında yaşayan aile ve sakat yaşlı adam için ettiğim duaların da gerçekleşebileceğine inancım arttı. Seyahat edebilme lütfunun bana bahşedilme nedenlerinden biri, ihtiyacı olan insanlar için dua edebilmem ve onlar için iyi niyet ve mutlu enerji gönderebilmem için.

Dün gece Brezilya televizyonunda gördüğüm bir sahne çok ilgimi çekti. Bir genç yaşlının elini öpüp alnına koydu. Bu adeti Türkiye dışında hiçbir yerde, Ortadoğu dahil, görmemiştim. Çok şaşırdım.

Bu sabah sonunda güneşli bir Rio’ya uyandık. Okyanus ve gökyüzü ilk defa maviydi. Copacabana’dan Şeker Dağı’nın görüntüsü bir başka hoştu.

Ama sabah erkenden havaalanına gitmemiz gerekti. Yolda, yol kenarında paneller ardında saklanmaya çalışan geniş favelaları görebildik. Açıkçası İstanbul’daki çarpık gelişmiş olan mahalle veya gecekondulardan hiç mi hiç farklı görünmüyorlardı. Ancak güvenlik bakımından farklılar. Bazı favela alanlarında ordu güvenliği ele almak zorunda kalmış, helikopterler sürekli bu alanların üstünde uçuşuyor. Favelalarda yaşayanlar için sosyal konut inşa etme ve zamanla favelaları yok etme planları varmış.

Rio beklentilerimi fazlasıyla aştı. Rio’yu çok çok çok sevdim.

Şu anda Iguaçu şehrindeki Recanto Park Otel’in 179 numaralı odasındayız. Paraguay’a 10 km. uzaklıktayız. Trafikte Paraguay’dan gelmiş birçok araba görmek mümkün. Güney Amerika ülkeleri arasındaki anlaşmalardan dolayı vizesiz ve gümrükten geçmeden rahat rahat bir ülkeden diğerine geçebiliyorlarmış.

Buraya gelirken uçağımız ilk Curitiba şehrinde durakladı. Durağımıza havadan yaklaşırken muhteşem koyu yeşil, yoğun ve yüzbinlerce hektarca bölünmemiş ormanları, Iguaçu nehrini ve hidrolik santralini görebildik.

İner inmez Iguaçu Milli Parkı içindeki Foz de Iguaçu’ya gittik. Şelalelere varabilmek için 15 dakika boyunca parkın içinde araba sürmek gerekiyor. Yolda birçok resmi araca ve eskortlarına rastladık.

Uluslararası bir zirve için hepsi burada toplanmış.

Birçok ülkenin devlet başkanı buradaymış. Biz şelalelerde fotoğraf çektiren Şili Cumhurbaşkanı ve Avustralya Dışişleri Bakanına rastladık. Şili kabinesinden bir memur F.’in kendisinin şelalelerde resmini çekmesini rica etti. Sonra okuduğumuza göre Türkiye’yi Egemen Bağış temsil etmiş ama biz kendisini göremedik.

Bu milli parkın içinde bulunduğu orman sub-tropik bir orman. İçinde puma, jaguar ve tukan barındırıyor ama ne yazık ki hiçbir hayvan (büyük kertenkele ve rengarenk kelebekler dışında) görmedik.

Bu orman Amazonlar’ın bir parçası olarak kabul edilmiyor. Amazonlar ülkenin kuzeyindeki alan. Şelaleler gerçekten etkileyici, gürültülü ve güçlü. Çok uzaklardan bile ıslanmamıza sebep oldu, gerçi nemli sıcakta hoş da oldu ıslanmak.

Iguaçu bu bölgede yaşayan kabilenin (Guarani) dilinde büyük su anlamına geliyor. Foz de Iguaçu, büyük suyun ağzı demek. Nehrin karşı tarafı Arjantin’e ait. Şelalenin %70’i Arjantin’e ait. Yarın Arjantin sınırını geçip, şelaleleri bir de oradan gezeceğiz. Ama nehrin bu yakasında bile telefonum Arjantin hattını yakaladı.

Eskiden cüzi bir para karşılığı, kabile reisleri turistlerin köylerine rehber eşliğinde gelmesine izin verirmiş. Ama turistler çocuklara şeker verip, dişlerinin çürümesine ve hastalanmalarına sebep olunca, bu uygulamayı durdurmuşlar. Doktora gitmeyi reddediyorlarmış. Otlardan hazırladıkları kendi ilaçlarını kullanmayı ve beyaz adamla hiç karşılaşmamayı tercih ediyorlarmış. Kabilenin Arjantin tarafındaki kısmı turistlere boncuk, bilezik satıyormuş ama reis tarafından seçilmiş sadece 10 kişi. Diğer hiç kimse beyazlarla yakınlaşamıyormuş.

2006 yılında yeterli yağmur olmadığı için Iguaçu’da neredeyse hiç su yokmuş. Burayı ziyaret eden turistler sadece büyük bir kanyon görmüşler ve hayal kırıklığına uğramışlar. Bizim şansımıza su boldu ve yer yer kahverengiydi (bu çok ve kuvvetli su olduğu anlamına geliyormuş). En normal halinde su açık yeşilmiş.

Otelimize varmak 30 dakika kadar sürdü. Böylece bazı tarım alanlarını ve Foz de Iguaçu şehrini görmüş olduk. Burası aynen tahmin ettiğim Güney Amerika gibi.

Koyu yeşil ve tropik ağaçlar muhteşem, binalar aynı belgesellerde gördüğüm ya derme çatma tipten ya da yüksek betonarme.

Yarın sabah Arjantin’deyiz ama sonra Brezilya’ya geri gelip Sao Paolo uçağımıza yetişeceğiz.

bottom of page